Eldivenden bahsetmedi. Selim, eldiveni odasında köşede duran kitaplığının rafına yerleştirdi, kitaplıkta bulunan led lambayı da eldivene doğru çevirdi. Müze gibi bir ambiyans yarattı adeta. Sürekli gözünün önünde olsun istedi. Ondan habersiz yaptığı bu olay içinde biraz çekingen tavırlıydı. Bir yandan seviniyor, bir yandan da korkuyordu. Şule’den hiçbir şekilde bir etkileşim almamıştı. Mesaj bekledi, gelmedi. Konuşmak için elinde hiçbir kozu yoktu. Bu tedirgin haliyle hata yapmaya çok yatkındı. Odasında içi içini kemirirken, tırnaklarını yerken, sarı loş ışığın içinde çaresiz düşünürken gözü bir anda duvarında duran uda ilişti. Eline udunu aldı ve bir şeyler çalmaya başladı. Biraz olsun dizginlenmişti, içini biraz olsun rahatlatmıştı. Kendini müziğe verince her şeyi unuttuğunu düşünse de, aslında farkında olmadan onu çağrıştıran parçalar çalmaya başlamıştı. Duramadı, eline telefonu aldı ve Şule ile konuşmalarını tekrar tekrar okudu. Hey Üstat, ne yapacağız?