top of page

Hemen eline telefonu aldı, Şule’ye eldivenlerinin araba da kaldığını söyledi. Şule mesaja biraz geç cevap vermişti. Selim, bu süre zarfında çoktan eve dönmek üzereydi. Şule, cevap olarak; “olursa senin olabilir” dedi. Selim ise, arabanın orta aynasına uzanıp uzanıp kendine bakıp gülümsüyordu, gözlerinin içi parlıyordu garibin. Aldığı cevap mı onu mutlu etmişti? Yoksa ondan gelen herhangi bir mesaj onu zaten mutlu eder miydi? Bakıp göreceğiz..

Selim, ise “bu kış kıyamette, ellerin üşümesin ya hem bana zaten olmaz, küçücük parmakların :) Pazartesi getireceğim” diyerek cevap vermişti. Haftanın ilk günü şirkete eldivenlerini getireceğini söylemişti evet ama. Bir müddet eldiven ile yatıp kalkmıştı. Pazartesi onu görecek olmanın heyecanı olsa gerek hafta sonunun nasıl geçtiğini bile anlamamıştı. Pazar akşamından ceketinin iç cebine çoktan koymuştu eldivenleri, sabah mesaiye gider gitmez onunla iletişime geçecekti. İşe ilk defa bu kadar heyecanlı gidiyordu. Heyecandan zar zor uyumuş ve bir şekilde sabahı etmişti, kalkar kalkmaz da ceketinin iç cebini eliyle bir yokladı. Eldiven duruyor mu? Yerinde mi? diye. Sabah erkenden yola çıkmış ve şirkete gelmişti. Şirketten içeri adımını attı ama aklında iki soru vardı; (Üstat ne yapacağız şimdi çok kritik gibi)

bottom of page